top of page

“Hayat, sen planlar yaparken, başına gelenelerdir”- John Winston Ono Lennon

  • Yazarın fotoğrafı: Uğur Kozbey
    Uğur Kozbey
  • 27 Eki 2024
  • 5 dakikada okunur

Her şey 2010 yazında başladı. O dönemde 22 yaşındaydım ve kültürel gelişim amacıyla film, müzik, kitap her türlü aracı deniyordum. Tabi kıvılcım bir tanesinde yandı.

1985 yapımı bir Amerikan filmi olan bilimkurgu türündeki “Back to the Future – Geleceğe Dönüş” 1985’ten Do Lerean marka otomobil ile 1955 yılına zaman yolculuğu fikrini ele alır. 1955 yılında başrolümüz Marty’nin henüz anne ve babası tanışmamıştır. Lakin kaderin cilvesi Marty’nin, anne ve babasının tanışmasını ve annesinin babasına âşık olmasını engellemesiyle işler sarpa sarar. En son bir okul eğlencesinde Marty sahneye çıkar, elektro gitarı ile anne ve babasının dans etmesini ve âşık olmasını sağlar. Görev tamamlanmıştır. Ancak başta anne ve babası olmak üzere tüm öğrenciler Marty’den bir şeyler daha çalmasını ister.

İşte burada işler ilginçleşiyordu. Marty 1955 yılındaki bu eğlencede Marvin Berry ve Starlighters adında bir grup ile sahne almıştır. Senaryo gereği gurubun gitaristinin eli yaralanır. Gitar olmadan eğlence olmayacağı için Marty sahneye çıkar ve görevini tamamlar. Tabi Marvin yani eli yaralı gitarist vokale geçer. Marty, istek geldiğinde Amerikalı Rock and Roll yıldızı Chuck Berry’den “Johnny B. Goode” isimli parçayı onlara çalar. Parça zamanının ötesindedir. Çünkü Chuck Berry henüz yeni palazlanan bir gitarist, Rock and Roll henüz yeni doğacak ve Chuck Berry henüz bu parçayı yazmamıştır. Başlarda hafif Blues esintisi varken işler çığırından çıkar. Üzerindeki kazancı artırılmış bir tweed Fender Bassman amfisi resmen çığlık atarken Marvin denilen eleman kuzeni Chuck’ı arar ve bu soundu dinletir. Marty sahnede gitar çalarken kendisini kaybeder ve Marvin’in “bu ses bu gitardan nasıl çıktı” diyen şaşkın bakışları arasında gitara teslim etmesiyle sahne son bulur.

Buradaki nüans şudur. Chuck Berry, 1957 yılında kendisini popüler hale getirecek şarkının coverini, 1955 yılında kuzeni Marvin Berry aracılığıyla daha yazmasına iki yıl varken dinlemiştir.



Kıvılcım da işte tam olarak burada yandı. Chuck Berry kim? Bu şarkı aslında nasıl?

O dönem internet ilerleyen zamana göre daha ilkel olmasına rağmen internetten mp3 olarak şarkı indirmek meşhur, aranılan şey ise Wikipedia’da mevcuttu. Tabi ki ben de bu kaynaklardan faydalandım. Bıkmadan usanmadan onlarca belki de yüzlerce kez bu şarkıyı dinledim. Chuck Berry defalarca okundu. Çünkü ben sadece dikkatimi çeken şeylerle ilgilenirdim. Bugün de hala öyleyim. İşin daha derinine inmek için Chuck Berry’nin etkilediği müzisyenler incelenirken bir isim dikkatimi çekmişti: “The Beatles”.


Dört tane, takım elbise giyen, İngiliz, değişik imajlı tatlı, tontiş amcalar. Bu bir yerlerden tanıdık geliyordu. Sonra hatırladım, bu gurup elemanlarından birisi 2000’lerde öldüğünde televizyonda haberlerde görmüştüm.


Yeni sorular geliyordu. Beatles ne? Üyeleri kim? Şarkıları neler?


Tabi Wikipedia ve mp3 indirme siteleri devreye girdi. İlk olarak “Don’t Let Me Down” ve “Twist and Shout” dikkat çekiciydi. Bozuk plak gibi deyimi hayat buluyordu. Onlarca hatta belki de yüzlerce defa dinledim. Bir o kadar da dinleyebilirdim.


Bu süreçte üniversite okumayı düşünüyordum. Aslında tabi bu konulardan bağımsız olarak üniversite fikri daha ortaya çıkmamışken halk arasından klasik gitar diye bilinen naylon telli gitar alıp kursa giderek gitar öğrenmeyi de düşünüyordum. Ama klişeden de nefret ederdim, üniversitede gitar çalmak istememiş bu fikri unutmaya çalışmıştım.


Üniversitenin ilk senesinde evimdeki eski bağlamayı yanımda götürmüş olmama rağmen hala daha internetten Beatles, Elvis, Chuck Berry indirip dinliyor ama bağlamayla da Onur Akın, Orhan Gencebay, Tolga Çandar, Neşet Ertaş çalıyordum.

Bir sene sonunda Rock and Roll portföyü genişlemiş, şarkılar öğrenilmişti. Ama şu sorun vardı ne Beatles ne de Rock and Roll bağlama ile çalmaya uygun değildi.


O halde gitara geçmek gerekiyordu. Peki hani klişelere karşı duruyordum, o nasıl olacak? Çok geçmeden sorun çözüldü, Piyano! Zaten lisedeyken 3-4 parmakla org çalıyordum, kısa sürede yeniden bunu elde edebilir ve üzerine çıkabilirdim. Yaz bitiminde üniversiteye dönünce hemen internetten bir org almıştım. Lakin YouTube videolarına bakarak bu şarkılar öğrenilmiyordu. “Let It Be” bile yarım yamalak da olsa ne kadar süre uğraşıldıktan sonra piyano ile çalınıyordu. Çok geçmeden şu fikir ortaya çıktı, piyano eğitim almadan öğrenilemez!


2012 yılı Mart ayında yine acaba daha kolay olan hangi şarkılar var diye YouTube’da dolaşılırken tesadüf eseri “Back in the USSR” coverı denk geldi. Akustik gitarla gayet sade, kolay ve etkileyici bir performans… Tabi bir de bunun eğitim videoları vardı.


Sonraları Zehra diye bir Türk kadını ile evlenen Peter adında bir Avusturalyalı adam tüm Beatles diskografisini hem cover hem de eğitim videoları olarak YouTube hesabına yüklemişti. Burası pekâlâ iyi bir kaynak olabilirdi. Artık karar vermiştim, en kısa sürede bir gitar alacaktım.


Peki ama gitarlar çeşit çeşit, ne, nasıl olacaktı? Çok geçmeden gitarlar hakkında bir şeyler öğrendim. Bass Gitar, Elektro Gitar, Akustik Gitar, Naylon Telli Gitar, hangisi ne işe yarar, nedir, nasıl kullanılır, her şey ama her şey.


Tabi burada o süreçte Akustik Gitar alma fikri ortaya çıktı. Peki fiyatları nerden başlıyor nerde bitiyor? Araştırdım, internet üzerinde e-ticaret sitelerinde “Manual Raymond” marka o dönem için 100 lira gibi bir paraya akustik gitarlar vardı. Bu pekâlâ alınabilirdi. Planlama yapıldı. Ancak gitarlar hakkında hiçbir fikrim yok, iyi mi kötü mü nasıl olacak? Hemen internet yorumlarından o da araştırıldı. Aslında başlangıç seviyesi için bile kötü olan bu gitar o dönem için öğrenmek amacıyla iş görürdü.


Okul sona ermeye yakın artık iş şekillenmeye başlamıştı. Bu iş için hariçten bir maddi kaynak bulmak gerekiyordu. Tabi bu yol da denendi, iddaa ama sonuç hüsran oldu. 2012 yazında ilk dikkatimi çeken hedef diyebileceğimiz bir gitar bulmuştum: “Epiphone Casino”. (R.i.p.) John Lennon, Beatles kariyerinin yarısında bu gitarı kullanmıştı. Ancak bu gitar çok pahalı bir gitardı. Neyse bu iş sonraya bırakıldı. Ama araştırmalar devam ediyordu.

2012 Eylül’ünde o gün için süper denilecek ama bugün için yüzüne bile bakmayacağım Ibanez marka GRG170DX gitar ve Stagg marka 10 watt amfi seçilmişti. Neyse ki bu setup gerçekleşmedi.


Fender firmasını keşfetmiştim. Fender’in en meşhur, en çok satan Stratocaster modelinin standart yani Meksika üretimleri o zamanlarda neredeyse 1000 Amerikan Dolarına yakın fiyatıyla göz alıcıydı. Beatles’de 1967 yılında George bunlardan bir tane kullanmıştı. Hatta “Rocky” diye adlandırıp üzerini syko-pisiko esintilerle boyamıştı, “I am the Walrus” video klibinde görünüyordu.


Tabi bu da bir hayal oldu. İspanyol SX markası ve Çin menşeili “Jay Turser” markası bunlardan üretiyordu. Bunlar o dönem tercihlerim arasına girdi. Ardından olumlu yorumdan fazla olumsuz yorumlarda vardı. Bu süreçte gemide 3.Kaptan olmak için açık deniz stajı zamanı geldi çattı ve uzaklara ileride gitar satın alma hayalleriyle yola çıktım.


YouTube’dan video indirmeyi öğrenince internetten yüzlerce gitar, onlarca amfi inceleme videosu buldum, indirdim. Bu videolar sonraları 4 yıllık bir sürede 30 GB’ı bulmuştu. İncelemeler devam ederken artık karar verilmişti. Bir şekilde Ibanez V72 Akustik Gitar ya da Fender’in ucuz gitarlar üreten alt firması olan Squier marka bir Stratocaster alınacaktı.


2013 yılının Ekim ayında Güverte stajyeri – Telsiz Zabiti olarak çalışırken, İngilizlerin deyimiyle “tetik çekildi” ve Fender firmasının “Stop Dreaming Start Playing – Hayal Etmeyi Bırak, Çalmaya Başla” mottosu ile pazara sunduğu bir paketi satın aldım. Paket içeriği, Squier marka akçaağaç gövdeli üzeri siyah renk boyalı, gül ağacı klavyeli, 3 adet single coil manyetik diziliminde (SSS) Stratocaster model gitar, omuz askısı, kılıf, pena, kablo, tuner ve Fender marka Frontman 10G model 10 wattlık transistörlü bir amfi idi.


İlk çalmaya çalıştığım Duman grubunun coverladığı “Her Şeyi Yak” oldu. Zamanla bazı akorları öğrendim. Klavyeyi anlamaya başladım. İlk akorlarını tam öğrenip çaldığım şarkı Barış Manço’dan “Binboğa’nın Kızı” olmuştu. Ardından Beatles’ın 1963’te hem single hem de albüm olarak piyasaya sürdüğü “Please Please Me” oldu.

Zamanla bareli akorların varlığından haberdar oldum lakin bu akorları yapamıyordum. 2014 yılına gelindiğinde kendi kendime “A Taste of Honey”’i çalmaya çabalarken bu akorları da artık yapabildiğimi farkettim. Biraz daha agresif tonlar ile portföyüm genişlemeye başlamıştı.


Artık gitarların bakıma da ihtiyacı olduğunu öğrenmiştim. Yaşadığım şehirde gitar dükkânı olan bir tanıdığıma tel değişimi için gitmiştim. Daha büyük hoparlörü olan bir Bass amfisine gitarımı bağladığında şunu öğrenmiştim, “iyi müzik, iyi ekipmanlarla yapılır…”


27.10.2024 - Cadiz Körfezi (Golfo de Cadiz)

 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
1,2,3,4! Let's Rock'n'Roll

Müzik ve müziğe bakış açım konusunda fikirlerimi paylaşmak, mesleğim gereği yaşadığım ilginç olayları anlatmak ve yaptığım çalışmaları...

 
 
 

Comments


bottom of page