Uğur Kozbey


Soul and Music
Bir Meleksin Sen
"Bir Melek Sen" e Giden Yol
2022 yılı Mayıs ayında İspanya'nın Sevilla Limanından, Meksika üretimi Fender Player Telecaster elektro gitar almıştım. Henüz bir amfim de yoktu ve ses kartı üzerinden GarageBand ile çalıyordum. Aynı ayın sonunda İstanbul, Tuzla'da tersaneye yanaşmıştım ve amfi problemini çözmek adına Boss Katana almıştım.
İstanbul'da olmanın bir diğer avantajı ise çeşitli gitar pedallarına yatırım yapabilmemdi. Bu dönemde çok sayıda elektro gitar pedalı aldım ve bunların bir kısmını daha sonraları hatta Katana'yı bile Sahibinden üzerinden satmıştım.
Aslında Telecaster yerine almak istediğim Fender Strat ya da bir Lucy benzeri Les Paul idi. Ancak ekonomik şartlar gereği Epiphone firmasının satışa sunduğu 1959 Les Paul iyi bir seçenekti. Ancak alabileceğim uygun bir liman olmadı ve gitar alabileceğim ilk limanda Fender Vintera ve Player Strat ile Player Telecaster denemiştim. Haliyle aralarında en çok beğendiğim Telecaster olunca, gemiye onunla birlikte döndüm.
Yaklaşık olarak bir yılı aşkın süredir Pink Floyd ve Eric Clapton ağırlıklı müzik dinliyordum. Haliyle Clapton'dan Beano tonları, Pink Floyd'dan ise Sykodelic tonları elde etmek istiyordum.
Shine on You Crazy Diamond, üzerimde yoğun bir etki bırakmıştı. Arka planda olan synth efekti benzeri melodi bende yaylılardan ve orkestral melodilerden oluşan bir backingtrack üzerinde bir şeyler deneme isteği uyandırıyoru. İlk kıvılcım buradan çıkmıştı.
O yılın başlarında Disney+ da "Get Back" belgesel-dizisi yayınlanmış ve ben de bu platformun Türkiye'de açılmasını bekliyordum. 15 Haziran'da ilk üye olan Türklerden birisiydim ve ilk fırsatta "Get Back"i izlemiştim.
George Harrison'un tamamen Rosewood-Gül Ağacı Telecaster'ini ve Lucy Les Paul'u görmek henüz Telecaster alan birisi için memnun ediciydi, ancak hala Les Paul alamamış olmak da canımı sıkıyordu.
Brian'ın ölümünden sonra Fender firmasının tüm Beatle'lara sponsor olmaya çalıştığını biliyordum. Hepsi Vox amfilerden Fender amfilere geçmişlerdi. Üzerine Abbey Road'a Jazz Bass, Fender VI Bass ve George için Telecaster göndermişlerdi.
O dönemlerde Silverface bir Fender amfi almayı ciddi ciddi kafaya koymuştum. Sonraları aldım da. Ancak muhtelif popüler pedalların ucuz Çin üretimi versiyonlarını denerken günün birisinde karşıma Rotary Speaker efekti geldi. İlk olarak en baba hangi pedal var diye düşünürken Fender firmasının Vibratone adında bir speaker ürettiğini öğrendim. İnternette kısa bir araştırma yaparken Pink Floyd'un, George Harrison'un birer Lesli Speaker sahibi olduğunu öğrenmem çok sürmedi. Abbey Road ve Let It Be albümlerinde bolca Leslie efekti vardı. Electro-Harmonix Lester G pedalını almak için Sahibinden'e başvurdum ve Ankara'da bir tane buldum ve satın aldım.
Aynı zamanda bir de Uni-Vibe efektini keşfettim. Pink Floyd ve o dönemde ciddiyet ile dinlediğim Hendrix bu efekti de yoğun bir şekilde kullanıyordu. Sahibinden üzerinden Earth Quaker markasına ait The Depth pedalını da satın aldım.
Her iki pedal ile epeyce vakit geçirme şansım olmuştu. Leslie efekti o günden beridir hala kullanmaktan bıkmadığım bir efekt haline geldi. Hele ki Here Comes the Sun'da keşfettikten sonra...
Hala Tuzla'da tersanede oldukça bunaldığım bir dönemde iken, bir cumartesi gecesi yine uykusuzdum. Gece yarısına doğru aklıma backingtrack'ı Pink Floyd vari bir şarkı neden yapmıyorum sorusu peyda oldu. Başladım söz yazmaya. İlk aklıma gelen şey Hendrix'in Angel şarkısı idi;
Cenneten gelen bir melek! Kulağa hem şiirsel hem de sykodelic geliyordu. Kapıyı açmak için aradığım anahtar elimdeydi sanki...
Başlarda Türkçe söz yazıp uyumaya geçtim. Sabah sözler sürekli aklımda dönüyordu. "Güzelliği ile insanı cezbeden" tarzı sağlam olduğunu düşündüğüm bir mısra daha gelmişti. Sonra birden bire bu sözleri İngilizce yazmak ve şarkıyı böyle yapmak aklıma geldi, enerjimi bu yöne kaydırdım. Ama bu fikir çok iyi değildi, çünkü İngilizce telaffuzum pek iyi değil hele ki vokal hiç yapamazdım. Mecburen Türkçe'ye geri döndüm. Sözlerin son halini verdiğimde artık akorları bulmak ve bunu bir şekilde kaydetmek istedim.
Bir kaç saat içinde akorları da hallettim. Peşine kayıt mevzusu kalmıştı. Gitarı ilk aldığım dönemlerde -çok kötü- de olsa bir Blues şarkısı kaydetmiştim ve o dönem sahip olduğum sonraları da sattığım Oxygen 25
MIDI klavyemi de kullanmıştım. Burada GarageBand'in otomatik Drummer özelliğini keşfetmiştim. Bass riff'ini MIDI klavye ile yapar akorları başta MIDI klavye sonra da bilgisayarda düzenlersem şarkı tamam gibiydi.
Bassları bitirdim. Piano akorları buldum ve editörde düzenledim. İlk başta fena olmadı. Her geçen dakika şarkı beni içine iyice çeker hale gelmişti. Son kalan vokal kaydı idi. Onu da o dönemde kullandığım iPhone 11'in ses kaydedicisi ile hallettim 😁
Şarkı bitmişti ama sanki bir şeyler eksikti, aklıma akorları modülasyon pedalı ile çalma fikri geldi. Aslında Lester G ve Telecaster ile akorları ritim atmadan çalmış ve aralarda zenginleştirmek için kullanmıştım, artık bunu bir daha kullanamazdım. Uni-vibe artık kaçınılmaz olmuştu. Onu da ekleyince şarkı hoşuma gitmişti ama piyano akorlarını kapatıp bir daha dinleyince daha iyi geldi. Bu şekilde kaydı tamamladım ve diske aktaracağım anda Soundcloud'a yükleme butonu şarkıyı burada yayımlamayı aklıma soktu. Şarkım burada yayınlanacaktı ve öyle de yaptım.
Aradan bir hafta geçmişti. Tersaneden çıkmıştık ve Varna'dan yükleme yapıp seyre çıkınca ilk fırsatta şarkının üzerinde oynama yapma fikri aklıma geldi. iPhone ile vokal kaydı başlarda iyiydi ama ses çok kötü idi. Bu defa vokal kaydının equalizer ayarlarıyla oynarken piyanoyu tekrar ekleme, ses seviyelerinde oynama, pan ayarı yapma gibi fikirlerden sonra şarkı kulağa daha iyi geldi. Soundcloud'a ikinci versiyonunu yükledim.
Sonra aklıma bunu daha önce yaptığım kötü kayıtlar gibi YouTube'da yayımlama fikri geldi ama bu defa arka planda düzgün bir görsel olmalıydı. Videoklip yapmak oldukça zor olacaktı. İnternetten bunu yapabileceğim bir site buldum ve bir melek-kadın görseli ile single-album cover'ı oluştudum. Artık "Bir Meleksin Sen" Youtube" 'a da hazırdı...
Halen daha o dönemki heyecanımı, o dönem ki birikmişliğimi yakalayabilmiş değilim. Hele bass riff'i ancak 2 yıl sonra yazabilecek birikim ve deneyime ulaşabildim. Kendime şaşıyorum, ben bu şarkıyı nasıl yaptım diyee...
Bugünlerde bu şarkıyı tekrar kaydetme fikrim düşüncem var. Bu defa ekranda sade bir görsel yerine, Bass Gitarı, Elektro Gitarı, Akustik Gitarı, Lesli Gitarı hatta yapabilirsem Piyano ile bateri çaldığım ve vokal kayıtlarını daha iyi mikrofonlar ile yaptığım bir video olarak olarak yüklemek istiyorum. Umarım kısa sürede gerçekleşir...
Söz: Uğur Kozbey
Müzik: Uğur Kozbey
Düzenleme, Mixing & Mastering: Uğur Kozbey
Performans: Uğur Kozbey



